4 Mayıs 2009 Pazartesi

zuhurat baba


O gün gitti ilk kez Bakırköy Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne ve Zuhurat Baba'ya... "Sen nasıl bir babasın" deyiverdi sandukaya karşı uluorta. Aslında bu kocasına söylemeyi düşünüp de içine gömdüğü bir cümleydi ama evliyaya denk geldi her nasılsa... Zuhur etti.


Zuhurat Baba!


O gece rüyasında Bakırköy sahillerinde gezerken buldu kendini Mualla. Derken bir rüzgar çıkıp deniz karışınca, ufuk çizgisinden doğru çıkan iki büyük el; "bunlar sadece ellerimdir" dedi ona... Mualla korkuyla denizleri yarıp ortaya çıkacak olanın Zuhurat Baba olduğunu hissederek "tamam" dedi, "vallahi tamam, bir daha söz etmem size..."


"Hayat, oyun içinde bir oyun, masal içinde bir masal, rüya içinde bir rüyadır, aldırma" dedi ses ona.


Sonra da denizden doğru bir bebek uzatıldı Mualla'ya, kundakta, boynunda ıslak kumlar...

"Bu Hüseyn'dir" dediler denizin içindeki başka küçük eller...

Mualla, kumları temizlemeye çalıştıkça, "Kerbela gününde bıçağın değdiği yer orasıdır" dedi aynı küçük elli sesler.

Mualla Hüseyn'i alıp bağrına bastırdı. Sandı ki bastırırsa kopuk başı düzelir, sandı ki bıçakların uçları körelir... Sonra bir daha baktı kucağındaki bebeğe, Hüseyn'in yüzü, kendi kızının yüzüne dönmüştü.


"Yavrum" deyip de uyandı.


Mualla'nın acısından öfke giysisini sıyırıp aldılar o günden tezi yok.

Bununla birlikte hala tam iyileşmiş sayılmaz yaraları, iyilik ve sağlığın ayağı aksak olurmuş derler. O da öyle işte...



Sibel Eraslan

Parçası Benden (sf 101-102)